"Acıya ne kadar dayanıklıdır"
Diye sorduğunu duydum.
Bir aile dostumuz ve arkadaşımızın endişeyle eşime.
Vesile olduğu aile doktorları olan diş doktorunun koltuğunda, herhalde o anki acı ile çıkardığım seslerden dolayı.
O dişler ki ömür törpüsü, rahat bırakmıyor bir türlü beni, bütün hayatımın sıkıntıları dişlerime vurmuş, sıra sıra sanki.
Geceleri sıkmamdan dolayı intikamını alıyor belli ki...
Nedendir bilmem, ne zaman canım acısa, yüreğim daha çok yanıyor sanki...
Hiç oflamaya bile hakkım yokmuş gibi...
O dişci koltuğunda acısına yetemediğim sevdiklerim, belki hiç anlamasalar da beni,
Dertlerine derman olamadığım din kardeşlerim...
Ve dünyadaki tüm acı çeken insanlar...
Hay Allah'ım!
Tam sırası sanki daha yeni bir yerde okuduğum, ve yine dişlerimi sıkarak, insanlığı sorguladığım,
1964 yılında
Kıbrıs'ta ilk Türk hava harp şehidi olan Cengiz Topel’in
Rumlar tarafından
işkence edilerek ve günler sonra Ülkemize gönderilmesi geldi aklıma ve daha savaşlarda diri diri işkence görenler...
Biz narkoz ile inatcı bir dişe bile dayanaz iken...
Ve şöyle delice sorular geldi aklıma, acı çeken insanlar dahamı bencil yahut daha mı hassas oluyorlar acaba?
Şu insanoğlu bir garip bilmece...
Gözlemliyorum etrafımda
Zamanında ezilen insanlar, bazen daha duyarlı oluyor.
Ve malesef zaman zaman da bu hassasiyetleri suistimale uğruyor. Belkide insanlardan böyle böyle uzaklaşıyoruz.
İşin en garibi aklım almadığı ise bazen
Ezilenler daha çok acımasız ve duyarsız olabiliyor.
Ve anladım ki acının tarifi zor.
Kişiye göre değişiyor.
Ve anladım ki acının, dini, dili, ırkı yok.
Rabbim her halikârda Sonsuz Rahmetinden bir damla ile insan eyle bizleri...
Ya işte böyle...
Kalbi güzel arkadaşım.
O dişci koltuğunda bir tek kendi acımı yaşamıyordum ki,
Dedim ya ne zaman canım acısa yüreğim daha çok yanıyor sanki....
Çöreklenip geliyor gözlerimin önüne dünyanın tüm debdebeleri...
Bir taraftan da şükür ile hafif görüyorum kendimdekileri...
O dişci koltuğunda neler düşündün derseniz kısa keseyim en iyisi....
Daha fazla daraltmayayım içinizi...
Ne zaman daralıp bunalıp, rahatlamak istesem;
Bana bir ilaç, bir İnşirah gibi gelen,
Ebû Bekir Şatiri'den
Errahman Süresini dinledim
Kâbe ile Ravza'yı gezindim hayâlen...
Fatma Erinç