"İşitin ey yârenler,
Kıymetli nesnedir aşk.
Değmelere verilmez,
Hürmetli nesnedir aşk.
Dağa düşer kül eyler,
Gönüllere yol eyler,
Sultanları kul eyler,
Hikmetli nesnedir aşk." der Yunus Emre.
Evet hikmetli nesnedir AŞK.
Mevlana Dergahına derviş olmaya gelmiş gence sorarlar imiş: "Hiç aşık oldun mu?” Cevap “Hayır.” ise “Var git evlat bir Yaratılanı sevmeyi öğren“ der ol kişiye usulünce yol verirlermiş.
İslam Medeniyetinin işte bu: ” Kula teşekkür etmesini bilmeyen, Yaradan’a şükretmesini bilmez.” “Yaratılanı sevmeden Yaradan hakkıyla bilinmez.” düsturundan nasibini almış geçen yüzyılın büyük mütefekkirlerinden biri FETHİ GEMUHLUOĞLU’ dur. 1970’li yıllarda rahmetli Aydın Bolak ile üniversite gençliğine destek için kurduğu Türk petrol vakfına burs için gelen gençlere ilk sorduğu soru “Evladım hiç âşık oldun mu?” olurmuş.
“Çünkü kalbinde aşka yer olmamış, âşık olmamış bir insanın insanlığa hayrı dokunacak bir ruh zenginliğine ulaşmasını mümkün görmezmiş büyük mütefekkir.”
Yine bir gün vakfa burs için mülakata gelen bir gence aynı soruyu sormuş. Genç utanmış-sıkılmış cevap verememiş. Gönül insanı sorusunu üç defa tekrarlamış. Cevap alamayınca “Evladım “demiş "Niçin utanıyorsun? Hakkın yarattığı bir insana âşık olmayan hiç Hakka aşık olabilir mi?"
Elbette günümüzün sadece nefsin ve bedensel dürtülerin hükmettiği ve haram-helal sınırlarından yoksun aşk ya da aşk yaşamak türünde bir şey değildir Hz. Mevlanaların, Yunusların, Mecnun ile Ferhatların AŞK’I.
Gelin yine Yunus söylesin son sözü:
“İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül mesel-i taşa benzer.
Taş gönülde ne biter, dilinde ağu tüter.
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer.”
İşte ol sebepten dostlarım: “Aşksız gönül ne ola, Her işinizde aşk ola.”
Diş Hekimi Ayşe Konakcı
(Kaynak: S. Yalsızuçanlar)