Kurban Bayramı geldi sevgili okuyucularım.
Sağlığımız yerindeyse nasibimize düştüğü kadarını yiyip içeceğiz inşallah. Artık Koronavirüsten bahsetmeyeceğim, neyin ne olduğunu herkes öğrendi, ona göre tedbir alıp yaşasın herkes. Rabbim herkese önce sağlık versin, hasta olanlara da şifalar diliyorum.
Kurban bayramlarının özelliği (eskiden), paylaşma ve yardımlaşmaydı. Biz büyüklerin evinde kurbanı kestiğimiz gibi parçalara ayırır, eti bekletmeden ihtiyaç sahibi olduğunu bildiklerimize dağıtır, önce manevi bir afiyete ulaşırdık. Sonra da kavurmasıyla yemekleriyle afiyet şeker olurdu.
Koca koca derin dondurucular evlerde yoktu o zamanlar. Buzdolabı yetiyordu.
Anneanne dede evi olunca gelen giden eksik olmazdı, bayramda 3-4 gün fırınlar açık olmayınca arefe gününden ekmekler alınırdı. O ekmekler de yapılan 1-2 tencere yemek de herkese yeterdi. O zaman lezzet de bereket de boldu.
Eskişehir’de geçirdim ben çocukluğumun, gençliğimin bayramlarını. Tatlımız her bayram tel kadayıf ve baklava olurdu. Kim gelirse o tatlı mutlaka ikram edilirdi. Şekerlerimiz Zeki Müren göbeği, lokum, lord çikolata…Renkli tütün kolonyasının o kokusu bayram boyunca evden çıkmazdı.
Mendil içinde para verirdi üst kat komşumuz, İstanbullu bir kadındı, zarif, kültürlü, saygılı. Mendiller kumaş, ütülü ve tertemiz. İnceliğe bakar mısınız? Ben bunları yaşadım, gördüm. İyi ki de yaşamışım o bayramları. Çikolatalı drajeyle badem şekeri ikram ederdi, bir de incecik porselen tabaklarda ev baklavası.
Ben 365 gün boyunca bütün bunları özlerdim, bayram geldiğinde kavuşurdum. Asıl şimdi özlüyorum incelikleri…
“Bir dirhem et bin ayıp örter” denir de, bazı “ayıp”lar etle örtülecek gibi değil artık.
Paylaşmayı unutuyoruz, iyiliği unutuyoruz, etrafımızda fakir yok diye vur kaşığı tiride, ekmek salmasına, kavurmaya…
Balkonlarda, bahçelerde püfür püfür mangal dumanları, karşı apartmanda çocuğun biri balkondan yutkuna yutkuna bakıyor.
Bu mu Kurban Bayramından anladığınız sizin?
“Bilmem hangi vakfa kurbanı bağışladım” Allah kabul etsin.
Size daha Türkçesini söyleyeyim mi?
Zenginin etrafında fakir olmaz, siz zaten ihtiyaç sahiplerini etrafınızda bulamazsınız. Açın sosyal medyayı,
Konya’da birkaç sağlam yardım derneği var, sayfalarında paylaştıkları o içler acısı fotoğraflara, o yalınayak çocukların, çalışamayan babaların, rahatsızlığı olup işe güce gidemeyen anaların varlığından elbette haberdar olursunuz. Arayan bulur.
“Neyi arıyorsan, O’sun sen” der Hz. Pir Mevlana….
Çok derinlere inmeyelim.
Allah şimdiden kestiğiniz kurbanları kabul etsin. Ama lütfen etrafınıza da bir bakın, olur mu?
O bir dirhem et her zaman ayıp örtmüyor sevgili okuyucularım…Bazı ayıplar ayyuka çıkmış gidiyor. Bu dünyamız artık kirlendi, bari öbür dünyamızı kurtarmaya bakalım. Bunun için de insanların sağıyla soluyla, saçıyla, eteğiyle, ağzı burnuyla, eti buduyla uğraşmak yerine,
Kendimize boy aynasında bir bakıp, önce kendi eksiklerimizi gidermeye bakalım. Bu dünyanın düzeni yordu, bir yalanın peşinden çıkarmadığımız hır-gür, kavga, taşkınlık
Yapmadığımız hırs, kibir kalmadı. Ne için? Ne götüreceğiz buradan? Evinizi sırtlayıp götürebilir misiniz?
Sırattan aracınızla geçebilir misiniz?
Belki de her gün önünden, yanından geçtiğiniz kabirler, mezarlıklarda yatanlar, ahiret alemine göçenler, öbür dünyadan haber veremezler? İşitirler ama cevap veremezler. Düşünüyorum ki, eğer cevap verebilselerdi, biz bu dünyada bu kadar rahat yaşayabilir miydik?
Dolayısıyla imtihan sürüyor. Herkes bundan nasibini alıyor.
Sağlık ve afiyetle, huzur ve beraberlikle iyi bayramlar diliyorum.