Doğa artık insanoğlunu istemiyor.
Kuşkusuz bir gerçek bu.
O kadar iyi (!) davrandık ki, doğa artık insanoğluna kendi dilinden ‘ne ekersen onu biçersin’ sözüyle cevap veriyor.
En son örneği denizlerimizdeki müsilaj istilası.
Siz elinizdeki her şeyi ormana, denize, ovaya atarsanız, dökerseniz, sorumsuz ve bilinçsizce hareket ederseniz, elbet bunun bir geri dönüşü olacaktı.
Ve oldu da.
Plastikler; kuşları, deniz hayvanlarını, bitkileri öldürmeye yetiyor zaten. Bir de üzerine kimyasal atıkları, maddeleri düşünürseniz yaşadığımız devirde doğadan gördüğümüz davranışa şaşırmamak gerekir.
Bir taraftan da küresel ısınma, iklim değişikliğini sayarsak
Ohooo, yakında gerçekten de bize yaşayacak bir dünya kalmayacak.
Baksanıza, çocukluğumuzdan beri 4 mevsimi ‘ilkbahar yaz sonbahar kış’ olarak bilirken, ayları buna göre ayırırken, misal bu sene Haziran’ı Nisan-Mayıs gibi yaşıyoruz.
Yazımız kışa dönüyor, kışımız bahara! Mevsimler birbirine karıştıkça, insanoğlunun alışkanlıkları da değişiyor. Yaşam tarzımız değişiyor.
Özellikle pandemi sürecinde doğayı çok aradık, ama aradığımız doğa
Artık bizden intikam alıyor.
Doğal yaşam alanını bozduğumuz, kimyasını bozduğumuz, içeriğini değiştirdiğimiz, şeklini tahrip ettiğimiz, kestiğimiz biçtiğimiz ne varsa
Artık insanoğlunu zehirliyor.
Meyve yiyorsunuz, tabii ki buna da çok şükür, nimetlere bin şükür
Ama bir gram tat alamıyorsunuz, çünkü yok.
Kokusu yok, rengi var tadı yok.
Gerçi ağzımızın da artık pek tadı yok.
Onlarca çeşit hastalık türedi farkındaysanız. Çoğunun adını bile bilmiyoruz, telaffuz edemiyoruz.
Sabah bir makale okudum, özeti şu:
“Bilim insanları Covid’den sonra, hayvanlardan bulaşan, hayvan kökenli hastalıkların yakın gelecekte artacağını işaret ediyor.” Özellikle iklim değişikliği buna sebep olarak gösteriliyor.
Hayvanlar da insanlardan intikamını almaya başladı.
Çünkü yaşam alanları bozuldu.
Tüm bunlar, büyüklerimizin tabiriyle “Dünyanın sonu geldi” dedirtiyor sevgili okuyucularım.
Bir taraftan da susuzluk tehlikesi var, bunu da mutlaka vurgulamak gerekir. Konya Ovası büyük su sıkıntısıyla karşı karşıya. Su olmazsa hiçbir canlı yaşayamaz. Bu nedenle artık tasarrufu öğrenmek gerekiyor. Şaldır şaldır kullandığımız su, tükeniyor. Çünkü kaynakları da tükeniyor.
Ağacı yakıp, kesip oteller diktik.
Suyu acımadan kullandık.
Denizi düşünmedik, ne bulduysak attık. (Denizin dibinde ne ararsanız var, bisiklet, araç lastiği, plastik kasa, cam ve plastik şişe, maske, çorap çamaşır ….)
Ormanı ‘mangalladık’ !
Biz her şeyi tahrip ettik, şimdi oturduk kara kara düşünüyoruz, nasıl kurtarırız diye.
Bu da bizlere ders olsun.