2000 yılında, dünyayı milenyum çılgınlığı sarmıştı . Sadece bir sonra ki yıl eskiyecek ve geçen bir zaman dilimi için. Sanki dünyaya sihirli bir değnek değecek, inanılmaz değişiklikler olacak,
(hoş insanlık değişmediği sürece ne değişecekse.)
Dünyaya barış gelecek, savaşlar bitecek, açlık yoksulluk tükenecekti.
Binbir türlü kehanetlerle kıyamet kopacak söylentileri içinde, insanoğlu, sıkıntılarını, dertlerini unutmak, ölüm korkusunu avutmak şarhoşluğu ile zil zurna içerim, vur patlasın, çal oynasın güler eylenirim der, ağlanacak halime misali...
Her yer metalik griye dönmüştü.
Sözüm ona milenyum uzay çağı rengiydi.
O gün bu gündür, ruhsuz hissiz robotlar sürüsü halinde dolanıyoruz, mutmain olamamış kalplerimizle mutluluğu arıyoruz, her saniye kesilebilecek nefesimiz, mücrim nefsimiz ile dünyada.
Her neyse...
2000 yılı akşamı hani mucize beklenen, üçten geriye sayılıp, yeni yıldan dilekler istendiği, o an, saat 24.00 sıraları mutfak balkonumdan gördüğüm çılgınca atılan havai fişekler, birden bir düşünce getirdi aklıma, mutfağımdaki küçük televizyondan, izlemek istedim, yüzde doksandokuzu müslüman olan bizim Ülkemizde ister noel deyin ister yılbaşı deyin ismi bile çelişkili iken, bu kadar, çılgınca coşkuyla kutlanırken, diğer Ülkelerde durum nasıldı..?
Televizyonu açtığım anda hem tahmin ettiğim hem beklemediğim beni düşündüren ve içimi acıtan görüntüler gördüm.
Evet tahmin ettiğimiz gibi dünyanın büyük başkentlerinde insanların, aslında neyi bile kutladığını bilmediği, sırf nefsine hoş geldiği için çılgınca eğlendiği, havai fişeklerin gökyüzünü kapladığı, görüntüler vardı. Asıl beni şaşırtan ise Kudüs'de üç dinin mensupları ile çekimler yapılmıştı.
Kudüs Peygamberler diyarı
Kutsal dinlerin toprağı,
Ey Kudüs!
Toplasan!
Bağrında yaşayan,
gökkubbeni soluyan
aynı Vahy'in elçisi kardeş Peygamberlerin çocuklarını...
Bitirsen aralarındaki savaşları.
Çok etkilenmiştim
o akşam, on üç yaşımdan beri kara kaplı, kalın ciltli, bir kitap sayfasından okuyup, merak ettiğim Kudüs’ ü gidip görmek isteğim bir kez daha artmıştı.
(İnşaAllah bir gün kısmet olur yazarım)
Müslümanlar her zamanki gibi Mescid-i Aksa'da, Yahudiler ağlama duvarında, Hristiyanlar ise kiliselerinde Hz. İsa'nın dünyaya gelişini canlandırarak kutluyorlardı.
Madem ki...
Ey semavi dinlerin mensupları,
Böyle şuursuzca, azgın nefislerimize alet edilerekmi kutlanır bir peygamberin doğumu...?
Ya şimdi...
Yirmi sene sonra 2020 yılını uğurluyoruz. Yine insanlar sayı takıntısıyla 2020 yılınada çok büyük önem vermişlerdi, altın yılı demiş, vur patlasın çal oynasın diyerek, istekler beklentiler içinde kutlamışlardı.
O şuursuz kutlamaların hemen ardından, depremler afetler peş peşe geldi. Dünyayı kasıp kavuran nice canlar alan, gözle görülemeyen, elle tutulamayan, koca koca devletlerin, hani o küçücük çocukların dahi canlarını katlettiği, dev nükleer silahlarının bile baş edemediği, yok etmeye çalıştıkça, yedi başlı ejderha gibi bir virüs sardı, şuurunu kaybetmiş insanlığı.
Sanki peygamberler bedduası gibi.
Sanki mazlumların masumların ahını çıkarır gibi.
Sanki göklerden inen azab gibi.
Sanki ey insanlık!
Ne paranız ne pulunuz ne son teknolojiniz paydasız, görünmeyen yüce Gücün karşısında, çaresizsiniz der gibi...
Ey insanlık!
Silkelenin kendinize gelin birbirinizden sorumlusunuz dünya hepinizin der gibi...
Pandeminin gölgesinde, salgın hastalık ve ölüm korkusu her an kapımızı çalacak endişesinde, hayatlarımız karmaşık kaosun içinde, 2020 yılını uğurlarken, dünyamızda ve hayatımızda kutlamaya değer bir şeyler değiştimi acaba..?
20 senedir neler değişti mesela insanlığımızda, savaşlar, ölümler, açlık, kıtlık bittimi?
Kötülerin, zalimlerin nesli tükendimi?
Mazlumlar, masumlar, çocuklar sevindimi?
Dünyaya barış geldimi?
Gönül dünyamız zenginleştimi?
Mutmain olamamış ruhlarımıza, beyhude an-lık meşklerde aradığımız mutluluğu buldukmu?
Halbuki her gelip geçen yıl bizi ölüme yaklaştırırken...
Bu yılbaşı denilen gecede, tüm dünyada salgın uyarısıyla kapandığımız evlerimizde en yakın sevdiklerimiz ile peş peşe geçen günlerin, biten yılların, ağaran saçların, yüzümüzdeki kırışıklıkların muhasebesini yapmamız dileğimle desem, istekler dilekler şuursuzca kutlanan gecelerden değil, gecelerin, günlerin, ayların, yılların kısaca Kâinatın Yücesinden istenir adab-ı erkan ile.